BİR YEME BOZUKLUĞU TÜRÜ: DUYGUSAL YEME
Geçmişte yapılan araştırmalar anne ile bebeğin arasındaki bağın doğumdan sonra başladığını öne sürmektedir. Fakat güncel araştırmalar bize gösteriyor ki anne ile bebeğin arasındaki bağ anne karnında başlamaktadır. Gebeliğin ilk zamanlarından itibaren anne ile bebek arasında gerçekleşen üç önemli bağdan bahsedebiliriz. İlki annenin tükettiği besinler ve besin değerleri. İkinci olarak ise annenin salgıladığı hormonlar. Gebelik süreci stresli geçen bir anne için doğan bebeğinde stresli olması ve kolik bir bebek olarak ağlama krizleri vb. geçirebilmesi olağandır. Üçüncü bağ ise elbette ki duygulardır. Mutlu bir anne = mutlu bir bebek diyebiliriz. Gebelik sürecinde mutsuz bir yaşama sahip üzgün, depresif bir annenin bebeğinin, çocukluk, ergenlik veya yetişkinlik döneminde depresyon riski yüksek olabilmektedir. Gebelik döneminde annenin duygu düzenleme araçlarına bağlı olarak bebeğinki de şekil almaktadır. Stres altında olduğunda, üzgün veya morali bozuk olduğunda duygu düzenlemesini yiyecekler ile yapan bir annenin bebeği, ileriki yıllarda duygu düzenleme aracı olarak besinleri kullanması yüksek olarak görülmektedir.

Yaşadığımız toplumda duygulara yeteri kadar önem verilmemekte ve çoğu kez olduğu gibi yaşamak yerine bastırmanın daha doğru olduğu bizlere öğretilmiştir. Olumlu olarak yaşadığımız her duygu oldukça gerekli olarak görülürken olumsuz duyguların var olması bile bir problem olarak yansıtılmaktadır. Hissedilen olumsuz duygu var olduğunda geldiği gibi yaşanması gerekirken onun yerine yok sayılarak veya bastırılarak şeker, karbonhidrat ve yağ bakımından zengin besinlerin tüketimine başvurulmaktadır.
Yaşanan olumsuz bir olaydan sonra hissedilen duygu fark edilemeden, neden oluştuğu, tam olarak ne hissedildiği üzerinde durulmadan yok edilme çabası sarf edilmektedir. Üzgün, kızgın, öfkeli veya korku hissediyor olabiliriz. “Üzgün hissediyorum bol çikolatalı bir pasta beni mutlu edebilir.” veya “Sakinleşmek için bir pizzaya ihtiyacım var.” gibi cümleleri mutlaka duymuşsunuzdur belki de kendiniz kurmuşsunuzdur. Duygu düzenleme sırasında beynimiz dopamin salgılar. Beynin ödül merkezinde meydana gelen tahribat dopamin ile onarılır ve gittikçe daha fazlasını ister. Karbonhidrat, şeker ve yağ bakımından zengin besinler dopamin salınımını arttırmaktadır. Bu nedenle olumsuz duygularla baş edebilmek için en ulaşılabilir yöntem olarak besinlere yöneliriz ve tatmin sağlamaya çalışırız. Fakat uzun dönemde masum duygusal yemeler yerini duygusal yeme bozukluğuna ve farklı yeme bozukluklarına bırakabilmektedir.
Duygumuzun farkında olarak, gelen duyguyu kabul ederek, yaşayarak ve iyi hissetmek için dopamin salgılamaya ihtiyacımız olduğunu düşünerek aşırıya kaçmadan ve sık tekrarlamadan, ölçülü yediğimiz besinler olduğunda duygusal yemeden bahsedebiliriz. Fakat bilinçsiz bir şekilde duygumuzun farkında olmadan, fizyolojik olarak aç hissetmediğimiz halde aşırı ölçülerle besin tüketmeye devam
ediyorsak, bu aşırı besin tüketimini duygu düzenleme aracı olarak kullanıyorsak duygusal yeme bozukluğundan bahsedebiliriz. Duygusal yeme bozukluğu uzun vadede birçok farklı psikolojik probleme sebep olabileceği gibi fizyolojik problemlere de sebep olabilmektedir.
Duygusal yeme bozukluğuna sahip her bireyin bu problemi geliştirmesine sebep olan duygular farklı olmakla beraber genel olarak belirli duygu ve durumlardan bahsedilebilir:
-Yalnızlık
-Özgüven eksikliği
-Aşırı stres
-Travma
-Sevilmeme hissi
-Aile öyküsü
-Çocukluk Çağı Travmaları
-Genetik Yapı
Duygusal yeme bozukluğunda da diğer tüm hastalıklar gibi uzun yıllar geçmeden önlem almak ve tedaviye başlamak önemli noktalardan biri. Uzun süreler sonra başlanan tedavinin süresinin uzun sürmesi ile birlikte eşlik eden problemlerinde oluşmuş olması muhtemeldir. Muhakkak bir profesyonelden destek alarak çalışılmalıdır. Her hastalıkta olduğu gibi hastanın durumunu kabul etmesi ve farkında olması tedavinin ilk adımlarından biridir.
KLİNİK PSİKOLOG MELDA ŞENTÜRK