ÇOCUKLAR VE YETERSİZLİK DUYGUSU
Çocuklarda yetersizlik hissi neden oluşur ve hangi durumlarda ortaya çıkar? Bu algının oluşmasında kimler, hangi şekilde rol alırlar ? Bu hissin üstesinden gelinmesi için nasıl yollar izlenmelidir ? Bu soruları cevaplamadan önce unutulmamalıdır ki yetersizlik algısı doğuştan gelen bir his değildir. Her canlı doğduğu andan itibaren çevreyle etkileşime girer ve şüphesizdir ki küçük bir çocuk veya bebeğin yakınındakiler tarafından ona hangi gözle bakılıp hangi tutumlar yansıtılacağı doğrultusunda kendilik algısı değişime uğrar. Yetersizlik hissiyatı iki şekilde kendini gösterir ve bu iki durum birbirine karıştırılmamalıdır. İlk durum: Çocuğun fazla mükemmelliyetçi olup hata yapmaktan korkması ve bunun sonucunda olaylara ve sorunlara karşı harekete geçememesi. İkincisi ise farklı sebeplere bağlı olarak sosyal çevreyle aktif iletişim problemleri, kendini ifade edememe ve sosyal çekiniklik durumudur . Bu durumda yetersizlik hissi , bireysel veya sosyal ortamlarda, çocuğun kendini eksik, beceriksiz ve yeterli görmeme durumu olarak tanımlanabilir. İki durumda da çocuğun yaşam kalitesi düşüyorsa uzman desteği alınması göz ardı edilmemelidir ve iki durumda da ebeveynlerin ve 1. dereceden temasta olan kişilerin tutumları ana etmendir.
Haydi gelin şimdi bu durumlara neden olan etmenler ve izlenmesi gereken yolları inceleyelim:

1. Şüphesizdir ki çoğu ebeveyn çocuğuna herhangi bir girişim öncesinde “Yapma, kırarsın, beceremezsin, sana uygun değil “ gibi söylemlerde bulunuyorlardır. Çocuğun kendine ve çevresine zarar vermesini engellemek için kullanılan bu söylemler aslında farkında olmadan çocukta özgüven eksikliğine ve bir işe girişmeden önce kaygı-korkuya neden olurlar.
2. Çocukluk dönemi ;çocuğun bilişsel, fiziksel, duygusal ve sosyal gelişiminin en yoğun olduğu dönemdir ve çocuğun dünyayla ilişkisi yetişkinlere kıyasla daha fazla ben odaklıdır. Bu süreçte de ihtiyaçların karşılanması ve güvende hissedilmek çocuklar tarafından en hassas konulardır. Olayları yorumlamaya ve kendi bakış açılarını kazanmaya çalışan çocuklar ; aile içi yetersiz sevgi verimi, güvensiz aile ortamı ve ebeveynlerle iletişim sorunlarıyla karşılaştıklarında iyiye ulaşmak için içsel mücadele vermeye başlarlar ve bu iç çatışma hali kaygı ile sonuçlanır . Aynı zamanda çocuğun elde etmek istediklerini elde edememesi de çocuğun bu durum karşısında kendini suçlaması ve “Benim yüzümden böyle oldu” düşüncesiyle yetersizlik hissine neden olur.
3. Aşırı koruyucu ve mükemmeliyetçi aileler de yetersizlik hissini tetiklemekte büyük bir rol alırlar. Çocuktan kendi kapasitesi üzerinde beklentilerde bulunmak, yetenek isteyen sanat ve spor gibi dalların hepsinde başarılı olunmasını istemek , çocuğu akranlarıyla karşılaştırmak ve kapasitesinin çok daha üstündeki okullarda okutmak çocuktaki kaygıyı artırır. Başarılı olunamayan durumlar karşısında da ebeveynler tarafından sürekli olarak eleştirilmek / küçümsenmek yetersizlik hissinde önemli tetikleyicilerdir. Bu durumlar karşısında özgüven eksikliği yaşayan çocuklar sürekli olarak dış faktörden onaylanma ihtiyacı hissederler, istemedikleri durumlara karşı hayır diyemezler ve arkadaş edinme konusunda problemler yaşarlar. Bu koşullar devam ettikçe de çekingen, bağımlı,titiz ve korkak kişilik yapısının temelleri atılır. Daha da ileri gidilirse çocuklarda depresyon ve duygudurum bozuklukları görülebilir.
4. Sürekli olumsuza odaklanıp yeterince takdir edilememek de bir diğer yetersizlik hissine neden olan etmenlerdendir. Örneğin, bir sınava girilip çok az yanlışla iyi bir başarı elde edilse dahi yapılan başarı yerine yanlışlara odaklanmak ve bu yanlışlar yüzünden rencide edilmek, çocuğun kendini değersiz ve yetersiz hissetmesine neden olacaktır.
5. Çalışan annelerin olumsuz tutumları azaldığı için kadının iş yaşamında yer almasının desteklenmesi, kadını güçlendirme çalışmalarında rol alınması, ev hanımı olan annelerin çocuk yetiştirme konusundaki eğitim programlarına katılımlarının sağlanması yararlı olacaktır.
6. Çocuk doğduğu andan itibaren ona yeterince sevgi, şefkat ve güven verilmelidir.
7. Çocuğun ne olursa olsun karşılıksız sevildiği hissettirilmelidir. Çocuğa duyulan sevginin başarı derecesine bağlı olmadığı vurgulanmalıdır. Yanlış giden bir şeyler olursa da Olumlu sözler ve geribildirimlerle çocuk motive edilmeye çalışılmalıdır. Örneğin , “ Daha iyi olabilirdi “ söylemi yerine “Şu anki durumun çok iyi ….. yapman halinde kendini daha da geliştirebilirsin” söylemi daha yapıcıdır ve çocuğu rencide etmez.
8. Her bireyin farklı beceri ve yeteneklere sahip olduğu kabul edilmelidir. Çocuk ilgisinin ve yeteneğinin olduğu alan veya alanlara yönlendirilmelidir.
9. Çocuk öğrenene ve kendine güvenmeye başlayıncaya kadar destek verilmelidir. Olmaması durumunda da sabırla tekrar denemesi istenmelidir.
10. Çocuğun çevresindeki yetişkinler çocukla iletişim konusunda bilgilendirilmelidir.
11. Ebeveynlerin beklentileri makul seviyeye çekilmelidir ve zorluk yaşanması durumunda bunun son derece olağan ve normal olacağı anlatılıp her insanın hata yapabileceği durumu örneklerle desteklenmelidir.
Yazan: Stajyer Psikolog Işıl Utku Erkişi