KUŞAKLAR ARASI TRAVMA AKTARIMI

Travma, kişiyi ruhsal ve fiziksel olarak sarsan ve etkileyen çeşitli olaylar için kullanılan bir kavramdır. Bu olaylar genel anlamıyla savaşlar, göçler, istismar, kazalar, afetler gibi kavramlardır. Bu olaylar genel olarak toplumsal olaylar gibi gözükse de kişinin kendi benliğini etkileyen, onda derin izler bırakan olaylardır ve travmalara sebebiyet verir. Travmalar kişinin yaşamını büyük ölçüde etkiler, düzenini bozar. Kişi savunmasız bir hale gelir, olaylar karşısında çaresizlik ve korku yaşar. Kişide anksiyete, depresyon, madde kullanımı, uyku problemleri ve benzer birçok semptom görülebilir.

Travma sadece onu yaşayan kişide etki göstermekle kalmamakla birlikte travmanın nesiller aracılığıyla da aktarıldığı bilinmektedir. Bu yazıda kuşaklar arası travma aktarımı ele alınacaktır.

Kuşaklar arası travma aktarımı ile ilgili ilk çalışmalar savaş, soykırım gibi toplumsal kavramlar üzerinden yapılmıştır ancak aile ve çocuk konularıyla ilgili kuşaklar arası travma aktarımı çalışmaları da zamanla artmıştır.

Travmanın kuşaklara aktarılmasında travmanın süresi, etki alanı, çeşidi ve oluş biçimi gibi etkenler önemli rol oynar ve travma aktarımının şiddetini belirler.

Yoğun bir travmanın etkisinde olan kişilerin bu travmanın etkilerini doğrudan veya dolaylı olarak yakınlarındakilere özellikle de ailesindeki bireylere aktarmaları kuşaklar arası travma olarak bilinmektedir. Çocukluk dönemi, travma aktarımı konusunda oldukça önemli bir dönemdir. Çocuk ailesinde rol model aldığı ebeveynlerinin travmalara karşı verdiği tepkileri gözlemleyerek öğrenir. Ebeveynin çocuğu yetiştirme stili, çocukla arasında kurulan bağ, travmanın aktarımını etkileyen faktörler arasındadır. Ebeveyni tarafından travma yaşatılarak yetiştirilen çocuk, büyüdüğünde kendi yaşadığı travmaları çocuğuna farkında olmadan yetiştirme stili, iletişim şekli gibi yollarla aktarmaktadır. Bu bir döngü haline gelir ve bireysel travma aktarımı olarak karşımıza çıkar. Örnek olarak,  travma sonucu psikolojik rahatsızlığa sahip ebeveynin çocuklarına karşı şiddet uygulaması ve ilerleyen kuşaklarda da çocuk yetiştirme stilinde şiddetin kullanılması durumunda, bu kuşakta artık çocuk yetiştirme stilinin ‘normali’ şiddet olmaktadır. Örnek verdiğimiz olayda da görüldüğü gibi travma sadece bireyi etkilememiş, sonraki nesilleri de etkilemiştir.

Bununla birlikte kuşaklar arası travma aktarımının da elbette ki sonuçları vardır. Bu sonuçlara bakıldığında  travmaya maruz kalan ebeveynin kendinden sonraki kuşaklarda kaygı, sinir gibi duygular yoğun olarak görülebilmektedir. Kişi rüyalarında travmaya sebebiyet veren olayları sık sık görebilir. Aynı zamanda kişi geçmiş yaşantıdaki olumsuzluklardan travma aktarımı sebebiyle, farkında olmayarak kendini sorumlu tutabilir. Aktarılan travmanın farkında olunmadığında ve bir çözüm sürecine gidilmediğinde,  travma aktarım döngüsü devam eder ve kişi belirtilen semptomları yaşamaya devam eder.

Travmaların gözlemle yani sosyal öğrenmeyle aktarımı bu şekilde gerçekleşmektedir. Tüm bunlarla birlikte travmaların genler aracılığıyla da aktarıldığına dair çalışmalar mevcuttur. Epigenetik olarak karşımıza çıkan bu kavram sonraki kuşaklara genler aracılığıyla travma aktarımını anlatmaktadır. Kişide aktif olmayarak bulunan bu genler,  çevresel koşullar ve deneyimler sonucunda aktif hale gelir.

   Kuşaklar arası travma aktarımının tedavisindeyse, eğer kişi hayatında sürekli tekrarlayan bir sorunla karşı karşıyaysa,  çocukluk dönemine ve önceki kuşaklarına bakmasında fayda vardır. Elde edilen bilgiler doğrultusunda, bir uzmandan yardım alarak döngüyü kırmak,  kişinin hem kendi psikolojik sağlamlığı açısından , hem de yaşanılan olumsuzlukların kendinden sonraki kuşaklara aktarımının önüne geçilmesi bakımından oldukça önemlidir. Terapiler ve bilinçli ebeveynlik bu süreci olumlu yönde etkileyecek olup daha sağlıklı bir kuşağın gelişimine katkı sağlayacaktır.

Yazan: Stajyer Psikolog Nilsu Altınkaya

Leave A Comment