İklim Krizi ve Eko-Anksiyete

Günümüz insanı her ne kadar özünden ve tabiattan kopmuş görünse de içinde her daim doğanın özlemini taşımaktadır ve taşıyacaktır. Endüstriyelleşen dünyada her ne kadar doğa ananın yeşilini paranın yeşili almış olsa da insanoğlu tabiattan ayrı düşünülemez. İnsanın kendi kendine verdiği bu acımasız tahribat sonrasında günümüzde iklim krizi gibi bir gerçekle karşı karşıyayız. İklim krizi kavramını özetlersek; günümüzde etkileri başlamış olan ozon tabakasının ısınması beraberinde oluşan yüksek sıcaklıklar, buzulların erimesi, yükselen su seviyeleri, geçmişe kıyasla çok daha yıkıcı yaşanan doğal afetler beraberinde Dünya’nın içinde bulunduğu kriz durumudur. Bu kriz hali Dünya içerisinde yaşayan her bir canlıyı etkilediği gibi biz insanları da hem fiziksel hem de psikolojik anlamda olumsuz etkilemektedir.

Ekosistemin bu denli tahrip edilmesinin, insan zihnine etkisi açısından günümüzde yeni bir kavram türemiştir. Eko-Anksiyete kelime kökeni açısından da baktığımızda “eko” ekoloji kelimesinin bir kısaltması olarak, anksiyete kelimesi ile birleştirilerek yeni bir kavram doğurmuştur. Eko-Anksiyete American Psychology Association (APA) tarafından şu şekilde tanımlanmıştır; “sürekli devam eden bir çevresel kıyamet korkusu”. İçinde bulunduğu krizin farkında olan bilinçli Dünya vatandaşları bu olumsuz süreç nedeniyle sürekli ve büyüyen bir kaygı içerisindedir. İnsanların birbirlerine kıydığı ve yüzyıllardır savaş halinde olan bu dünyada aslında doğa da intikamını yavaş yavaş insandan almaktadır. Son zamanlarda çok daha sık karşılaştığımız hortum, tsunami, kasırgalar ve her sene rekorunu tazeleyen hava sıcaklıkları iklim krizinin bir sonucu olarak insanı Eko-Anksiyete kavramına iten etkenlerdir.

Eko-Anksiyete kavramını daha iyi anlamlandırabilmek için onun eşlik ettiği duyguları tanımlamak faydalı olabilir. Temelde, suçluluk, keder, umutsuzluk ve öfke duyguları eşlik etmektedir. Örnek vermek gerekirse ekoloji ile ilgili kendini suçlu hissetmesi olarak tanımlanabilir. Ekolojik keder ise başkaları tarafından gözlemlenemese de kişinin içinde bulunduğu yas hali içerisinde olmasıdır. Eko-umutsuzluk tabiatın içinde bulunduğu kötü gidişat adına umutlu olamama haline neden olmakla birlikte öfke ile birlikte hissedilen diğer duygular beraberinde genellikle kısa süreli öfke patlamaları eşlik etmektedir. Ekosistemin içinde bulunduğu stresli durum içerisinde yaşayan canlıları da doğal olarak kaygılandırmaktadır. Peki bu duygulardan en az nasıl etkilenebiliriz?

  • Medyada iklim krizi hakkında çok sayıda asılsız ve korkutucu haber yer almaktadır bu nedenle haber kaynaklarımızı iyi seçmeliyiz.
  • Sosyal medyada bu konu hakkında paylaşım yapan komplo teoricilerini takip etmeyerek.
  • Bilgi edindiğimiz haber kaynaklarından duyduklarımızı açıkça ifade etmek ve öğrendiklerimiz sonucunda hissettiğimiz duygularımızı bastırmamak.
  • Son olarak, iklim krizi hakkında kendi kendimize endişelenmek yerine küçük de olsa bu konuda olumlu sonuçlara katkı sağlayacak adımlar atmak bizi bir nebze de olsa rahatlatacaktır.

 

Eko-anksiyete günümüzde her farkındalık sahibi bireyin yaşayacağı bir durumdur, bu nedenle kesinlikle bir patoloji olarak sınıflandırılmamalıdır. Çevreye olan farkındalığımızı arttırmalı ve fiziksel anlamda dünyanın içinde bulunduğu kriz durumuna yarar sağlamaya çalışmalı ve zihinsel anlamda kendimizi yormamalıyız.

Stajyer Psikolog R. Batuhan Gürsu

Leave A Comment