İMPOSTER SENDROMU: BAŞARIYA ULAŞANLARIN İÇSEL MÜCADELESİ

Başarıya ulaşmış pek çok kişinin, kendilerini başarısız, niteliksiz veya yetersiz hissettiği bir durum vardır. Bu durum, Imposter Sendromu olarak bilinir. Kendi yeteneklerini ya da başarılarını sorgulama, başkalarının kendilerini ‘sahte’ olarak tanımlaması ve kendi başarılarını tesadüf olarak görmesi gibi duyguları içeren bu sendrom, genellikle başarılı insanlar arasında yaygındır. İnsanlar bu sendromu yaşadıklarında, gerçek bir başarıya rağmen, içsel olarak başarısız olduklarını düşünme eğilimindedirler. Bu sebeple okulda veya işte başarılı olduklarında ve belli bir konuma geldiklerinde orayı hak etmediklerini düşünerek kendilerini herkesi kandıran bir “sahtekar” gibi hissedebilirler.

Imposter Sendromu, ilk olarak 1978’de psikologlar Pauline Clance ve Suzanne Imes tarafından tanımlanmıştır. Bu sendrom, genellikle yüksek başarı gösteren, yetenekli ve yetkin bireyler arasında görülür. Ancak, dışarıdan bakıldığında başarılı olarak algılanan bu kişiler, içsel olarak sürekli bir başarısızlık duygusuyla mücadele ederler.

Dr. Valerie Young tarafından 2011 yılında tanımlanan imposter sendromu tipleri şu şekildedir:

  • Solist düşünce
  • İnsanüstü duygu durum
  • Mükemmeliyetçi kişilik
  • Tabii deha
  • Uzman görüş
  1. Solist Düşünce

Bu kategoride değerlendirilen kişiler, ellerindeki iş ne olursa olsun, onu tek başlarına halletmek isterler. Birisinden yardım istemek veya birisinden gelen yardım teklifini kabul etmek, kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olur.

  1. İnsanüstü Duygu Durumu

İnsanüstü duygu durumuna sahip kişiler, genellikle aynı anda birkaç işi birden yapmaya çalışırlar. Yeteneklerini eş, partner veya çalışan gibi farklı statülerin gerekliliklerine göre değerlendirirler. Bütün rollere aynı anda sahip olmayı ve hepsinin üstesinden başarıyla gelmeyi beklerler.

  1. Mükemmeliyetçi Kişilik

İmposter sendromunun mükemmeliyetçilik ile yakından ilgili olduğunu söylemek mümkündür. Zira her iki durum da birbirini tetikleyebilecek özelliktedir. Bu kişiler, elindeki işin ne olduğundan çok onu ne kadar iyi yaptıklarıyla ilgilenirler.

Görevleri çok basit olsa bile kendilerine daha üst seviyede bir hedef belirlerler ve o hedefe ulaşmaya çalışırlar. Başkaları yaptıkları işi takdir etse dahi kendileri bundan tatmin olmazlar. Çünkü zihinlerinde her zaman “Daha iyisini yapabilirdim” düşüncesi yer alır.

  1. Tabii Deha

Tabii deha türünde değerlendirilen kişiler, yetkinliği olan insanların her şeyi çaba sarf etmeden halledebileceklerine inanırlar. Bu nedenle de çalışmadan veya ön hazırlıkları tamamlamadan en iyi olmayı beklerler. Gerçekten de yaptıkları işte başarılı olduklarında bunu hızlarına veya yetkinliklerine bağlarlar.

  1. Uzman Görüş

Uzman görüş türünde değerlendirilen kişiler, yeterliliklerini neyi ne kadar bildiklerine göre ölçerler. Bu bireyler, herhangi bir konunun bütün detaylarına hakim olmak isterler. Bilmedikleri veya eksik bildikleri bir konuyla karşılaştıklarında kendilerini yetersiz veya sahtekar olarak hissedebilirler.

Imposter Sendromunun Belirleyicileri Nelerdir?

İmposter sendromu kavramından ilk defa bahseden Clance ve Imes tarafından sendromun 3 belirleyicisi olduğu fikri ortaya atılmıştır1:

  1. Kişi, başkalarının kendisinin becerilerine yönelik abartılı bir görüşe sahip olduğuna yönelik inanca sahip olabilir.
  2. Kişi, başkaları tarafından sahteliğinin (yani başarılarının şans eseri oluştuğunun anlaşılması) ortaya çıkarılmasına yönelik korku duyabilir.
  3. Kişi başarılarını ısrarlı ve tekrarlayan bir biçimde şans gibi dışsal unsurlara bağlayabilir.

Imposter Sendromunun Nedenleri Nelerdir?

İmposter Sendromunun ortaya çıkmasında etkili olan tek bir neden yoktur ancak birden fazla faktör bir araya gelerek sahtekarlık hislerini tetikleyebilir. İmposter Sendromunun ortaya çıkışında etkili olması muhtemel nedenlere göz atalım.

  1. Aile Etkisi: Yetiştirilme tarzı ve aile dinamikleri, sahtekarlık sendromunun oluşmasında önemli bir rol oynar. Kontrolcü, mükemmeliyetçi veya gereğinden fazla korumacı olan ebeveynler, çocuklarının imposter sendromu gelişimine önemli ölçüde katkıda bulunur. Örneğin, bir çocuk, ailesine sınavdan 95 aldığını söylediğinde başarısının takdir edilmesini bekler. Bu durum, çocuğun ileride sahip olacağı davranış stilleri için önemli bir adımdır. Bunun tam tersi olduğunda, yani çocuğun neden daha yüksek not almadığı sorgulandığı zaman, çocuk yetersizlik duygusu yaşayabilir ve hatta yeteneklerini sorgulayabilir.
  2. Toplumsal Baskılar: Çocukken yaşadığınız çevre tarafından dışlandıysanız veya yalnızca başarılı olduğunuzda değerli hissettirildiyseniz imposter sendromuna yakalanma olasılığınız oldukça yüksektir.
  3. Rekabetçi Ortam: Başarıların ve yeteneklerin sürekli olarak kıyaslandığı bir ortamda bulunmak bu sendromun ortaya çıkma riskini artırabilir.
  4. Ait Olma Arzusu: Sahtekarlık fenomeninin yaygın görülen nedenlerinden biri de ait olma isteğidir. Kişinin dışlanmış hissetmesine neden olacak herhangi bir durum imposter fenomenini ortaya çıkarabilir. Kişi, sorun çözülse dahi ait olmama duygusunun etkisinden çıkamayabilir.
  5. Kişilik Tipleri: Bazı kişilik tipleri başarıyı ve baskıyı içselleştirmek ile yakından bağlantılıdır. Duygularını dışa vuramayan ve içe dönük bir kişiliğe sahip olanlar, iletişim kurmak yerine var olanı içselleştirmeye çalışırlar. Bu da sendromun ortaya çıkışını hızlandırır.

Imposter Sendromunun Tedavisi Nedir?

Imposter Sendromunun tedavisi, bireyin kendi içsel süreçlerini anlaması ve bu süreçlerle başa çıkabilmesi için çeşitli terapötik ve destekleyici yaklaşımları içerir.

Bilinçli Farkındalık (Mindfulness): Bilinçli farkındalık egzersizleri, bireyin içsel düşüncelerini, duygularını ve bedensel duyumlarını fark etmesine yardımcı olabilir. Bu, kişinin sahtekarlık duygularını tanıması ve onlarla daha sağlıklı bir şekilde başa çıkması için bir temel oluşturabilir.

Kabul ve Kabul Terapisi (Acceptance and Commitment Therapy – ACT): ACT, bireyin içsel mücadeleleriyle barış içinde olmasını ve değerlerine dayalı bir yaşam sürmesini teşvik eder. Birey, sahtekarlık duygularını kabul eder ve bu duygulara rağmen istedikleri yaşamı sürdürmeye odaklanır.

Bilişsel Davranışçı Terapi (Cognitive-Behavioral Therapy – CBT): CBT, bireyin sahtekarlık duygularını ve onları tetikleyen düşünceleri anlamasına ve değiştirmesine yardımcı olabilir. Birey, kendi içsel konuşmalarını sorgulayarak, gerçekçi olmayan inançları ve düşünceleri değiştirebilir.

 EMDR ( Eye Movement Desensitization and Reprocessing) : Türkçeye “Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden işleme” olarak çevrilmiştir.EMDR terapisi yaşadığımız ve etkisinden kurtulamadığımız rahatsız edici olay, anı ve huzursuzlukları anlamlandırarak etkisinden çıkmamızı ve rahatlamamızı sağlayan bir yöntemdir. EMDR bir psikoterapi çeşididir, bu terapi boyunca zihnimizde yer alan anılarımıza ait bilgileri yeniden işleriz.

Yazan: Stajyer Psikolog İrem Keklik

Leave A Comment